25 Ocak 2018 Perşembe

GÜLÜŞÜNÜZÜ HEKİMİNİZLE BERABER YENİDEN TASARLAYIN…


 Dişlerinizin renk, boyut ya da şekillerinden memnun değil misiniz? Bu durumdan utanıp içten bir şekilde gülümseyemiyor musunuz? Oysa birkaç küçük müdahale ile hayalinizdeki gülümsemeye kavuşmanız mümkün! Diş Hekimi Vildan Zorlu, yüzünüzün şekline uygun ve son derece doğal sonuçlar alınan ‘gülüş tasarımı’ hakkında bilgiler verdi, konuyla ilgili en çok merak edilen soruları yanıtladı.


Gülüş tasarımı nasıl yapılır? Hangi çalışmalardan faydalanılır?
Gülüş tasarımı; dişler, diş etleri, dudaklar gibi estetik kriterlerin ayrı ayrı ve birbirleriyle olan ilişkilerinin değerlendirilmesi sonucu ortaya çıkan sorunların bazı estetik analizlerle çözümlenip kişiye daha güzel estetik bir gülüş kazandırılmasıdır.
Gülüş tasarımı için öncelikle kişinin fotoğrafları alınır. Dijital ortamda alınan bu fotoğraflar üzerinden estetik sorunlar tespit edilir. Gülüş estetiği beyaz estetik (dişlerle ilgili) ve pembe estetik (dişetleri ile ilgili) olmak üzere iki şekilde değerlendirilir. Öncelikle pembe estetik ile ilgili herhangi bir sorunun olup olmadığı ya da ne gibi değişikliklerin yapılacağı değerlendirilir. Bunun için hastanın diş eti seviyeleri değiştirilebilir, lazerle sarkık dişetleri düzeltilir. Daha sonra beyaz estetik değerlendirilir. Dişlerin, diş etlerinin ve kemiklerin durumu, dişlerdeki renk ve şekil bozukluklarının hangi materyallerle ne şekilde giderileceğine karar verilir. Dijital ortamda altın orana uyularak dişlerin ideal boyutlarına, renklerine ve şekillerine karar verilir. Tüm analizler tamamlandıktan sonra hastadan ölçü alınıp modelleme çalışması yapılır. Böylece hastalar, yapılan gülüş tasarımını henüz ağızda hiçbir işlem yapılmadan görme imkanı elde etmiş olur. Yapılan bu ‘mockup’ denilen uygulamanın ardından laboratuvar çalışmalarına geçilir.

Gülüş tasarımında dişler için hangi materyaller kullanılır?


En çok tercih edilen materyaller cam seramiklerdir. Porselen laminalar ile dişlerden minimum madde kaybıyla hatta bazen ‘prepless’ denilen hiç kesimsiz yöntemle oldukça estetik sonuçlar elde edilir. Porselen laminalar dışında zirkonyumlar, emax kuronlar, kompozitlaminalar da kullanılan diğer materyaller arasındadır.

Gülüş tasarımı hangi sorunları ortadan kaldırır?
Biriyle sohbet ederken öncelikle onun dişlerine dikkat ederiz. Dolayısıyla dişleri, dişetleri ve gülüşü ile ilgili sorunu bulunan bir kişi çevresi ile olan sosyal ilişkilerinde daha çekingen ve mutsuz davranır. Gülüş tasarımı kişinin öz güvenini arttırır, bu sayede hem kendini aynaya baktığında daha mutlu hisseder hem de çevresindeki kişilerce daha çok beğenilir. Bazen dişlerdeki çapraşıklıklar, şekil bozuklukları veya kapanış sorunları kişilerde eklem problemlerine bile yol açabilir. Gülüş tasarımı sonrası dişlerin kapanışı ideal pozisyona getirildiği için bu gibi sorunların da önüne geçilir.

İnsanlar başkasında gördüğü bir gülüş tasarımını kendi ağızlarında uygulatabilirler mi? Yoksa siz gülüş tasarımının kişiye özel olmasından yana mısınız?
Gülüş tasarımı kesinlikle kişiye özel yapılması gereken bir çalışmadır. Herkesin dudak şekli, yüz hatları, dişeti pozisyonları ve alt-üst çene ilişkisi farklıdır. Dolayısıyla tüm bunlar tek tek değerlendirilip kişiye en uygun estetik gülüş tasarımı çalışması yapılır. Doğadaki hiçbir insan birbirinin aynı değildir, bu sebeple gülüş tasarımı da farklı olmalıdır.

Tedavi süreci ne kadardır?
Tedavi süreci yapılacak işlemlere göre değişiklik gösterir. Kişinin sadece dişleri ile ilgili değişiklerde 10-15 günlük tedavi süreleri yeterli olmaktadır. Ancak dişetleri, dudaklar vb. gibi yumuşak doku değişiklikleri de gerekiyorsa süreç biraz daha uzayabilir.
Bu işlemler sonrasında herkes istediği gülümseye kavuşabilir mi?
Gülüş tasarımı kesinlikle tecrübe ve uzmanlık gerektiren bir çalışmadır. Hekimin sadece dişleri veya dişetlerini doğru analiz etmesi yeterli değildir. Gülüş tasarımı yapılacak kişinin beklenti, isteklerini doğru anlamalı ve bunlar da yapılacak işlemlerde dikkate almalıdır. Çünkü bazen altın orana göre mükemmel görünen bir diş, hasta tarafından beğenilmeyebilir. Tüm bunlar birlikte değerlendirdikten sonra kişi istediği gülüşe tabii ki kavuşabilir. Buna istediği gülüşten ziyade kendisi için en uygun ve estetik gülüş demek daha doğru olur.

Kimler gülüş estetiği yaptırmalıdır?
Dişlerinde renklenmeler, şekil bozuklukları, çapraşıklıklar, diş eksiklikleri, boyutsal problemler, kırıklar vb. olan kişiler ya da güldüğünde dişeti aşırı görünen, asimetrik dişetine sahip olan bireyler gülüş estetiği yaptırabilir. 




11 Ocak 2018 Perşembe

SELİN CİĞERCİ YÜREK HOPLATTI…


Evlilik için gün sayarken sürpriz bir şekilde futbolcu sevgilisi Gökhan Çıra ile ayrıldıklarını açıklayan Selin Ciğerci” 2018’de erkek yüzü görmek istemiyorum.” dedi.



Stalk Nişantaşı’nda sahne alan güzel şarkıcı keyifli halleri ile dikkat çekerken giydiği siyah transparan elbise ile yürek hoplattı. Sahneden bekarlara sık sık takılan seksi şarkıcı “Bekarlık sultanlıktır” mesajları verdi.

2018 yılında yoğun bir iş programı olduğunu ve yurt dışı turnesine hazırlandığını ifade eden Selin Ciğerci,” Yıl başına yalnız girdim. 2018’de erkek yüzü görmek istemiyorum. İşime yoğunlaşarak çok çalışıp bu şekilde mutlu olmayı tercih ediyorum artık.” dedi.


Stalk Nişantaşı’nın yakışıklı sahibi Kaan Konancı’nın yakın dostu olduğunu ifade ettiği Selin Ciğerci’ye övgüler yağdırdı. Konancı,” Selin kalbi çok güzel bir insan. Ayrılık kararına saygı duydum ayrıca her konuda vereceği tün kararlarında hep yanında olacağım. Hayırlı neyse o olsun onun için. O çok değerli bir insan ve dost.” dedi.






DEĞİŞEN YÜKSEK TANSİYON KRİTERLERİ ERKEN TEŞHİS İÇİN BÜYÜK ÖNEM TAŞIYOR…


Dünyada önlenebilir ölüm nedenleri arasında ilk sırada yer alan yüksek tansiyon kriterleri değişti. Yıllardır normal tansiyon diye bildiğimiz değerler artık yüksek tansiyon değerini taşıyor. Uzmanlar ise bu uygulamanın erken tanı için büyük önem taşıdığını ifade ediyor.


Yüksek tansiyonun beraberinde birçok hastalığı da getirdiğini ifade eden Kardiyoloji Uzmanı Dr. Ahmet Sarıçopur,” Hipertansiyon halk dili ile yüksek tansiyon, dünyada önlenebilir ölüm nedenleri içinde ilk sırada yer alıyor. Yüksek tansiyon kalp krizi, beyin krizi, kalp yetersizliği, kalpten çıkan ana damar olan aortanın yırtılması, kalp ritim bozuklukları, böbrek yetmezliği, görme bozuklukları gibi yaşam kalitesini önemli ölçüde bozan ya da ölüme sebep olan hastalıklara yol açabildiği gibi hayati organlara da ciddi zarar verebiliyor.” dedi.
Amerikan Kardiyoloji Derneğinin geçtiğimiz kasım ayında yayınlanan yeni hipertansiyon kılavuzunun detaylarını paylaşan Dr. Ahmet Sarıçopur,” Hipertansiyon konusunda zaman zaman dünyadaki kardiyoloji dernekleri kılavuzlar yayınlamakta ve bu konudaki bilgileri güncellemektedir. Bununla ilgili olarak en son Kasım 2017’de Amerikan Kardiyoloji Derneği yeni bir hipertansiyon kılavuzu yayınladı.  Bu kılavuzla beraber önceki bilgilerimizde radikal değişiklikler oldu. Yeni kılavuza göre hipertansiyon limitleri aşağı çekildi. Önceden 140/90 mmHg yani halk dilindeki tabiri ile 14’e 9 değerinin üstü hipertansiyon olarak adlandırılırken; 120/80 mmHg altı normal, 120-129/80 mmHg yüksek tansiyon, 130-139/80-89 mmHg evre I hipertansiyon, 140/90 mmHg ve üstü evre II hipertansiyon olarak sınıflandırıldı. Daha önceki tanıma göre toplumun yüzde 30’u hipertansiyon hastası iken yeni tanımlama ile bu oran yüzde 46’ya çıkmıştır.” şeklinde konuştu.

Erken teşhis konulmasına yardımcı olacak.
Yüksek tansiyon kriterlerinin değişmesini yorumlayan Dr. Sarıçopur,” Şimdiye kadar yapılan çalışmalar yüksek tansiyon ile kalp damar hastalıkları arasında çok yakın bir ilişki olduğunu gösterdi. Sistolik kan basıncında 20 mmHG, diyastolik kan basıncında ise 10 mmHg artış olması felç, kalp hastalığı ve damar hastalığına bağlı ölüm riskini iki kat arttırmaktadır. Ölümcül hastalıklarla bu kadar yakın ilişkisi olan hipertansiyonun tanı kriterlerinin aşağı çekilmesi bir anlamda toplumda hipertansiyona ve buna bağlı risklere dikkat çekecek, daha fazla hastaya erken teşhis konulmasına yardımcı olacak ve birçok ölümcül hastalıktan koruyacaktır. Bu uygulama ile hastalar hemen ilaca yönlendirilmeyecek ama yaşam tarzları değişecek. Sigarayı bırakma, diyet, egzersiz gibi yaşam tarzı değişiklikleri ile hastalar ilaç kullanmadan tansiyondan korunmuş olacak. Toplumsal sağlık açısından da önemli bir konu. Çünkü hantallık ve fazla kiloya bağlı obezite, şeker hastalığı, yüksek kolesterol, metabolik sendrom gibi pek çok olumsuzlukla da eşzamanlı olarak mücadele etmemizi sağlayacak.” ifadelerini kullandı.

Bilinçlenmek için kampanyaları artırmalıyız.
Yüksek tansiyona ve alınacak önlemlere karşı toplumsal bilinçlenmenin önemine dikkat çeken Sarıçopur,” Tansiyonu holterde 120-130 milimetre cıva aralığında olan bir hastaya biz bu kılavuzdan önce normal tansiyon derken şimdi diyeceğiz ki, ‘diyetine dikkat et, günlük egzersiz yap, günde 45 dakika yürü ya da bisiklet sür, stresten uzak dur’. Burada hem koruyucu hekimlik hem de toplumsal bilinçlenme anlayışı ortaya çıkıyor. Bu insan psikolojisi açısından da çok önemli. Evde oturan insan depresyon riski altında ama hayatına en azından kısa yürüyüşleri ekleyen bir insan stresi de kontrol altına alabilir. Bilinçlendirmek erken tanıda önem taşıdığı gibi risk faktörlerinin de ortadan kaldırılmasında destek olacaktır. İnsanlar ilaç kullanmadan bu hastalığın önüne geçebilecekler bu sayede.” dedi.


6 Ocak 2018 Cumartesi

HEMOROİD TEDAVİSİNDE LAZER YÖNTEMİ BAŞARILI SONUÇLAR VERİYOR…


Halk arasında basur olarak bilinen Hemoroid sıkça görülen yaşam kalitesini olumsuz etkileyen bir rahatsızlıktır. Son yıllarda uygulanan lazer uygulamaları ise Hemoroid tedavilerinde başarı sağlıyor. Konu ile ilgili bilgi veren Medigold Sultan Hastanesinden genel Cerrahi Uzmanı Op. Dr. İlhami Beyaztaş Hemoroid’le ilgili tüm bilinmesi gerekenleri anlattı.


Hemoroid’in bir tür damar şişmesi olduğuna değinen Beyaztaş,” Hemoroid makat bölgesindeki toplar damarların şişmesi ve balonlaşmasıdır. Bacağımızda gördüğümüz varislerin makat bölgesinde de varisleşmesi hastalığıdır. Bu damar şiştiği zaman içinde kan gölleniyor ve bir süre sonra da pıhtı oluşuyor. Eğer kan akımı sağlanmazsa o kan orada göllenip pıhtı oluşturuyor. Pıhtı bir süre sonra da iltihaplanıyor. Daha sonra da damarı gerdirerek o bölgedeki pleksus dediğimiz sinir ağını da etkileyerek şiddetli ağrılara sebep oluyor. Bu hale gelemden önce ne oldu da Hemoroid gelişti bunu iyi bilmek gerekiyor. Dolayısı ile damar neden şişer, varis neden oluşur konularının üzerinde durmak gerekiyor. Burada akımı engelleyen bir durumdan dolayı varis oluşuyor.” dedi.

Hasta kabızlığı önemser ama ıkınmayı çok önemsemez.


Hemoroid’di tetikleyen nedenlere değinen İlhami Beyaztaş şu bilgileri verdi. “Akım kabızlık sonucu o bölgedeki damarlara baskı yapması sonucu oluşur. Ikınma refleksi toplardamar basıncını arttırıyor. Bu yüzde hastaların aşırı ıkınmadan kaçınmaları gerekir. Hamilelik de hemoroidi tetikleyen nedenlerden biridir. O bölge kanserleri, karın bağırsak kanseri de hemoroidi tetikliyor olabilir. Dolayısı ile Hemoroid sadece tek başına bir hastalık değildir aynı zamanda bir belirtidir. Biz Hemoroid’e bakarak bu hastada kanser olmak ihtimali var mı buna da bakıyoruz, bu yüzden belli yaş gruplarında biz Hemoroid’de mutlaka kolonoskopi yapıyoruz. Hayatında hemoroid olmamış, ağrı çekmemiş, kanama olmamış bir insan 50 yaşından sonra ani gelişmiş bir Hemoroid’le ve kanama ile karşılaşırsa mutlaka kolonoskopiye gitmesi gerekiyor. Burada kalın bağırsak kanserinden şüphe etmek gerekiyor. Toplumda buna çok önem verilmez, hastayı bize getiren ana neden kanamadır. Hasta kandan korkar çünkü.”

Kulaktan dolma bilgilerle tedavi denemek zararlı olabilir.

Hemoroid’de kulaktan dolma bilgilere karşı dikkatli olunması gerektiğine dikkat çeken Op. Dr. İlhami Beyaztaş,” Kulaktan dolma bilgilerin, deneme yanılma yolu ile elde edilen bilgilerin zararları bilinmediği için kontrolsüz olarak kullanılması sakıncalıdır. Belki anlık fayda sağlanabilir ama ileri dönemde nasıl bir reaksiyon yapacağı bilinmez. Bu yüzden kullanılmaları tavsiye edilmez. Mutlaka bilimsel süzgeçten geçmiş doktor tavsiyesi ile uygulanacak tedavilere yönelmek gerekir. Her hastalığı önce doktorun görmesi gerekir.” şeklinde konuştu.

Beslenme şekli çok önemli.

Hemoroid’de izlenecek beslenme şekline de değinen Beyaztaş,” Hemeroid’in sebepleri olan kabızlıkğı önlemek için günlük düzenli tuvalet alışkanlığı edinme, her gün düzenli tuvalete gitme sevdiğimiz şeyledir. Lifli gıdalar kabızlığı önleyen gıdalardır. Bunların tüketilmesini tavsiye ediyoruz.” dedi.

TÜKETSİNLER
-          Bol su
-          İncir
-          Çekirdekli siyah üzüm
-          Kabuklu elma
-          Meyveleri kabukları ile birlikte yeme
-          Kepekli ekmek ( yapabiliyorsa kendileri yapsınlar)
-          Sebze meyve ağırlıklı beslenmek
-          Balık
-          Sabahları aç karnına ballı şerbet tüketmek, 1 kaşık bal ve bir bardak su üzerine limon sıkılabilir ( her sabah aç karnına tüketildiğinde bağırsak hareketlerini arttırıyor, kabızlığın önüne geçiyor, karın ağrılarını azaltıyor.)
-          Ev yapımı yoğurt, kefir (sabah ve akşam mutlaka tüketilmeli)
TÜKETMESİNLER
-          Her gün kırmızı et tüketmesinler
-          Şeker, tuz az tüketilecek

Lazer tedavisi başarılı sonuçlar veriyor. 

Hemoroid’de uygulanan tedavi yöntemlerine değinen Op. Dr. İlhami Beyaztaş,” Hemoroid tedavisinde öncelikle koruyucu tedbirlerin alınması gerekmektedir. Bunlar doğru beslenme, kabız olmamaya dikkat etme, ıkınma hareketinden kaçınma gibi tedbirlerdir. Bunların yetersiz kaldığı durumlarda medikal tedavi önerilir. Yüzde 90 - 95 gibi oranlarda hastalar tıbbi tedavi ile düzelebiliyor. Sadece yüzde 5’inde cerrahi tedavi planlanıyor. Dışarı sarkmış, balonların inmediği, beslenmenin de etki etmediği hastalarda cerrahi uygulanır. Cerrahi yöntemi 3’üncü derece dediğimiz dışarı sarkmış Hemoroid’de kullanıyoruz. Bu aşamada oradaki mukoza artık damar özelliğini kaybetmiştir. İşin kötüsü pıhtılaşmaya sürekli açık bir damar vardır ve onun ortadan kaldırılması gerekir. Eğer o ortadan kaldırılmazsa en küçük bir kabızlık ve ıkınmada şişecek ve iltihaba dönüşecektir.
Cerrahide kullanılan değişik yöntemler var ancak son yıllarda uygun hastalarda lazerle yapılan tedaviler oldukça başarılı sonuçlar vermektedir. Ağrısız bir yöntem olan lazer tedavisi lokal veya spinal anestezi altında yapılabiliyor. 15 - 20 dakikalık bir istirahatin ardından kişi aynı gün sosyal yaşantısına dönebiliyor. Yüzde 80-85 gibi bir başarı oranına sahip tedavinin ardından hastanın nüksü engellemek için önleyici tedbirlere dikkat etmesi gerekmektedir. Unutulmamalıdır ki hiçbir tedavide yüzde 100 sonuçtan bahsedemeyiz. Nüksler bazen hasta kaynaklı olabildiği gibi o bölgenin anatomik yapısına da bağlı olarak gelişebilir.” dedi.




3 Ocak 2018 Çarşamba

TEREYAĞINI YAKARAK KULLANMAK KANSERE DAVETİYE ÇIKARIYOR…


Türk mutfağının vazgeçilmezlerinden tereyağı faydalı yağlar arasında. Ancak bu fayda doğru ve ölçülü kullanıldığı zaman etkisini gösteriyor. Yakılan ya da kızartılan yağ ise kanserojen etki yaratabiliyor.

Tereyağının doğru kullanılmasına yönelik püf noktalarını Medigold Sultan Hastanesi İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Baha Murat Aydoğ anlattı.

“Türk toplumu olarak yanlış besleniyoruz maalesef. Diyet programlarının hazırlanmasında kişiye özel diyetler var. Ancak diğer taraftan bir de topluma ve bizim kültürümüze özel diyetler önem kazanıyor. Biz yanlış besleniyoruz ama yanlışlıkları seçtiğimiz besinlerin hazırlanmasından ziyade tüketilmesinde de hatalar yapıyoruz.

Makarnayı tüketirken bunlara dikkat edin.

 Makarna Türk sofralarının vazgeçilmezi. Çocukların da en sevdiği gıdalardan birisi. Ancak makarnayı doğru tüketirsek faydalarından söz edebiliriz. Örneğin makarna tüketeceğiniz zaman ekmek yememeye dikkat edin. 4 kaşık makarna ya da pilav bir dilim ekmek kadar enerji içeriyor. Bunlar birbirinin yerine kullanılabilirler ancak aynı öğünde birlikte tüketilmelerini önermiyoruz. Makarna ile birlikte yoğurt tüketilebilir ancak üzerine ketçap dökerek tükettiğinizde bu faydalı besin zararlı hale geliyor. Makarna ya da mantı tüketiminde yapılan bir diğer hata da üzerine yağ yakmaktır. Bu son derece yanlış. Tereyağı faydalı bir besin ancak hafif eritip kullanmak gerekiyor. Yakılan veya kızartılan yağ faydalı özelliğini yitirdiği gibi kanserojen etki yaratabiliyor. Tereyağını da tüketirken kısıtlı miktarda tüketmek bir diğer dikkat etmemiz gereken husus. Dolayısı ile her şeyi ihtiyacımız kadar tüketmeliyiz, fazlası zararlı olabilir.”

2 Ocak 2018 Salı

SİNSİ İLERLEYEN GÖZ TANSİYONU KÖRLÜKLE SONUÇLANABİLİR…


Dünyada körlüğe en fazla neden olan göz hastalıkların biri olan glokom çoğu zaman belirti vermiyor. Uzmanlar ise 40 yaşından itibaren yapılacak düzenli muayenelerin hastalığın önlenmesinde büyük önem taşıdığına dikkat çekiyor.


Konu ile ilgili bilgi veren Medigold Sultan Hastanesi’nden Göz Hastalıkları Uzmanı Dr. Erkan Coşkun tüm bilinmesi gerekenleri anlattı.

“Glokom diğer adı ile göz tansiyonu sinsi bir hastalıktır. Bu yüzden 40 yaşından sonra hastaların mutlaka göz tansiyonunu ölçtürmesi gerekir. Ailede göz tansiyonu olan kişilerin daha da erken yaşta ölçtürmesi gerekir çünkü genetik bir hastalıktır.

Sinsi bir hastalık olduğu için çoğu zaman belirti vermez. Ancak muayenelerde şüphe etmekle testlerle ortaya çıkar. Anlaşılmazsa körlükle sonuçlanır. Dünyada en fazla körlüğe sebebiyet veren göz hastalığıdır.



Tedavisinde öncelikle medikal tedavi planlanır. Damla şeklinde ilaç tedavileri önerilir. Bunların ömür boyu kullanılması gerekir. İlaç tedavisi önce tek ilaçla başlar, sonra ikinciye gidilir, gerekirse üçüncüye gidilir. İstenilen seviyeye düşmezse ameliyat gerekebilir. İlaç tedavisi ile genelde hastaların tansiyonu düzene girer. Ama ilaç tedavisine rağmen düşmezse o zaman ameliyatla düşürmek gerekiyor. Çünkü yüksek tansiyon göz içindeki sinirleri baskı altında tutup sinir liflerini bozup körlüğe sebep olabiliyor.”

YENİ YILDA SAÇ EKİMİ TURİZMİNE İSPANYOLLAR DAMGA VURDU…


Saç ekiminde Türkiye Dünyanın cazibe merkezi oldu. Yeni yılda İspanyollar sektöre damga vurdu. Ancak uzmanlar uyarıyor. “Merdiven altı yapılan kötü işlemler Arap turistleri ülkemizden uzaklaştırıyor. Bu konu ile denetimlerin arttırılması gerekir.”







İstanbul’da adım başı saç ektiren turistlere rastlamak mümkünken Arap turistlerin azalması Avrupalıların ise artış göstermesi dikkati çekiyor. Uzmanlar geçtiğimiz 3-4 yıla damga vuran İspanyol turistlerin yılbaşını da fırsat bilerek saç ekiminde ülkemizi tercih ettiğine vurgu yapıyor. Adım başı görmeye alışık olduğumuz Arap turistlerin azalmasını ise merdiven altı yapılan kötü işlemlere bağlayarak bu alanda Türkiye’den ziyade İran’ı tercih etmeye başladıklarını ifade ediyorlar. Sektöre dair bilgi veren sağlık yönetimi uzmanı, estetik ve saç ekim yöneticisi Songül Alcı,” 

Sektörde her yıl daha yükselen bir ivme var. Saç ekiminde turizmcilerle sağlıkçılar artık iç içe çalışıyor. Çünkü ülkemiz turizm güzellikleri açısından çok zengin bir ülke. Son yıllarda sağlık turizminin de dünya çapında parlaması ile beraber yabancılar hem gelip gezmek, tatil yapmak hem de güzelleşmek istiyor ülkemizde. Buna yapılan cazip turizm paketleri, VİP hizmetler de destek oluyor. Turist geliyor Kapadokya’yı geziyor, sonra İstanbul’a geliyor. Saçını ektiriyor ya da estetik yaptırıyor. Ondan sonra kültür turları yapıyor. Cami geziyor, saraylarımızı geziyor buralarda bol bol fotoğraf çektiriyor. Bunu yaparken şoför tahsis ediliyor, tercüman veriliyor bu da büyük bir referans sağlıyor. Grup halinde randevu almaya başlıyorlar. Yaz randevuları şimdiden oluşmaya başladı mesela.


İspanyollar kesinlikle Türkiye diyor Ruslar ise keşfetmeyi bekliyor.

İspanyolların yoğun ilgi gösterdiğine değine Songül Alcı,” Her yılbaşı olduğu gibi bu yılbaşı da Avrupalıları ağırladık, ağırlamaya da devam ediyoruz. Ancak Arap turistler gözle görülür bir düşüş var. Bunun en büyük nedeni denetimsiz merdiven altı yerlerde yapılan kötü işlemler. Daha önce Arapların yoğun olarak geldiği dönemde yapılan bu işlemler maalesef ülkemizin adını da kötüye çıkardı ve bu turistler İran’a yöneldi. Öte yandan Ruslar da estetik açısından ülkemizi tercih ediyor. Ancak saç ekimi alanını henüz keşfetmediler diyebiliriz.” Şeklinde konuştu.

Sektörde hastaneler ve personele düzen getirilmeli.

Sektördeki aksaklıklara dikkat çenek Alcı,” Para kazanılıyor dite herkes saç ekimi yapıyor ama henüz hastaneler ve personele bir düzen getirilmedi. Kötü sonuçlar sağlık turizmine zarar veriyor. Saç ekimi personeli eğitilmeli ayrı bir branşta değerlendirilmeli. Dil eğitimleri mutlaka alınmalı. Yabancı hasta ayrı bir özen istiyor, bu göz ardı edilmemeli. Bu düzen tam olarak oturmadı. Saç ekiminde denetimsizlik ve merdiven altı işler bu büyüyen sektöre darbe vuruyor. Saç kayıpları insanlarda ciddi bir telaşa neden oluyor. Bu da acele davranıp yanlış girişimlerde bulunmalarına neden olabiliyor. Kimi eczaneden dökülmeye karşı ilaç ve şampuanlar alırken kimi de aktara gidip bakım yağları hazırlatıyor. Birçok kişi de doktora başvurmak yerine ruhsatsız çalışan klinikler ya da kuaför veya güzellik salonlarında saç ektiriyor.

 Saçla ilgili görüşmeler pazarlamacı değil hekimle yapılması gerekirken internette her görülen numaraya basıp körü körüne gidilen merkezlerde birçok sorunlar yaşandığını biliyoruz. Sağlık Turizmi ülkemizin en büyük ekonomik değerlerinden biri… Elbette hastanelerimizin standartları hekimlerimizin tecrübesi ülkemizi bu konuda daha da çekici kılıyor. Fiyat politikası dışında bizi cazip kılan da bu özellik. Bu yüzden Dünyanın her tarafından her konuda hastalar ülkemize geliyor. Saç ekimi basit bir olay değil. Mutlaka hastane ortamında ve uzman plastik cerrahlar ya da dermatologlar eşliğinde yapılmalı. Aksi halde çim adama dönülebilir.” ifadelerini kullandı.

Dünyada moda olan her şey direkt sektöre yansıyor.

 Sektörün trendlerine de değinen Songül Alcı,” Dünyada artık fiziksel moda diye bir gerçek var. Böyle bir algı oluştu ve insanlar ister istemez kendilerini buna uymak zorunda hissediyor. Her yerde bakımlı kadınlar bakımlı erkekler görüyoruz. İnsanlar görünüşlerine inanılmaz özen gösteriyorlar. Eskiden ünlüler bunu yapardı. Ama günümüzde ünlü ünsüz herkes dış görünüşe yatırım yapar hale geldi. Erkekler saç ektiriyor, sakal ektiriyor. Yetmedi yüzüne dolgu, botox ya da farklı gençleşme işlemleri yaptırıyor. Kadınlar da hormonal ve stres faktörlerinden dolayı çok fazla saç kaybı yaşamaya başladı. Onlar da saç ektiriyor, kaş ektiriyor. Çoğu zaman ailecek gelmiş insanları görüyoruz. Çok enteresan anneler oğullarını alıp saçını ektirmeye geliyor. Bu talep iyi, güzel ama burada bize düşen görev büyük. Hizmet ve işlem kalitesini en üst seviyede tutmamız lazım. İnsanların beklentilerini karşılamamız lazım. İz merkez olarak buna fazlası ile dikkat ediyoruz. Ancak Türkiye çapında tüm merkezlerde en süt seviyede bir kalite politikasının düzenlenmesi lazım.” dedi.


SAAT TUTKUNLARINA YENİ YILIN EN GÖRKEMLİ HEDİYESİ “ULYSSE NARDIN”

Dünyaca ünlü saat markası Ulysse Nardin ise ödüllü Marine Regatta modeli ile spor saat severlere yılın en görkemli hediyesini sundu. Tekne yarışçıları için özel olarak tasarlanan saat göz dolduran teknik özelliklere sahip.


Tekne yarışçıları için 100 metreye kadar suya dayanıklı olarak tasarlanan modelde komplike pek çok özellik de bir araya getirilmiş. 1 ile 10 dakika arasında ayarlanabilen geri sayım sayacına sahip modelin sofistike makinesi sayesinde saniye kolunun önce saat yönünün tersinde sonra da saat yönünde hareket etmesi sağlanmış. Bu özellik de yarışçılara önce geri sayımı sonrasında ise yarış süresini takip edebilme şansı veriyor.
Marine Regatta, İsviçre saat endüstrisinin en önemli ödül töreni sayılan ve bu sene Theatre du Léman’da düzenlenen 17’inci Grand Prix d’Horlogerie de Genève (GPHG) töreninde Spor Saat Ödülü’ne layık görüldü.

ZENGİN KAHVALTI MENÜSÜNÜN ADRESİ AYSE DELİİSMAİL ÇİFTLİĞİ…


 Hafta sonu keyifli ve lezzetli bir kahvaltıyı hak ettiniz!


Pazar tembelliğinize iştah kabartan bir kahvaltıyla başlayıp, çeşitli lezzetlerle kendinizi ve sevdiklerinizi şımartmaya ne dersiniz?

Zengin menü alternatifleri ve keyifli ortamı ile müdavimlerini ağırlamaya devam eden Ayşe Deliismail Çiftliği, Beykoz Acarkent’te yer alan aynı isimde kafesinde zengin açık büfe brunch seçenekleriyle Pazar keyfine farklı bir tat katıyor.


Ayşe Deliismail Çiftliği’nde, doğal ürünlerin yer aldığı brunch menüsü sizi baştan çıkarabilir. Bahçesinde ve iç mekanda sunulan açık büfe brunchta; birbirinden lezzetli ve kendi çiftliklerinin ürünleri olan peynir çeşitleri ile doğal bal, kaymak, reçel çeşitleri ve pastane ürünleri ile bulunmaktadır.